Tüfek, Mikrop ve Çelik (Jared Diamond) kitap incelemesi
Neden dünyadaki diğer kıtalardaki insanlar Avrupa’yı, Asya’yı fethetmedi de Avrupalılar diğer kıtaları fethetti ve dünyaya yayıldı? Jared Diamond Tüfek, Mikrop ve Çelik’te bu sorunun cevabını ikna edici bir tezle yanıtlıyor.
Tez fikri nasıl ortaya çıktı?
Bir biyolog olan Jared Dimond 1972 yılında Temmuz ayında Yeni Gine’de kuşların evrimi incelediği sırada, bir gün birlikte yürüdüğü Yali adında bir yerlinin sorusuyla hayatının en önemli araştırması için gerekli ilhamı alır.
Yeni Gineli yerliler, beyazların getirdiği çok çeşitli malları gördüler ve önemli olduklarını farkettikleri bu mallara toplu olarak “kargo” adını verdiler. Yali, Diamond’a şu soruyu sordu:
“Neden siz beyazların bu kadar çok kargosu var, bunları neden getirdiniz ve biz siyahların kendi kargosu neden bu kadar az?”
Yali (yeni Gineli bir yerli)
Jared Diamond’ın tezi
Batılar, ele geçirdikleri kıtalardaki insanlara karşı ırksal, genetik bir üstünlükleri olduklarını düşünür ve bu teze çoğunlukla inanırlar. Ancak Jared Diamond, Batılıların bu üstünlüğünün tamamen coğrafi avantajlardan kaynaklandığını belirtiyor.
Jared Diamond’’ın tezine göre yiyecek üretimine erken başlayan ve evcilleştirmeye uygun hayvanların bulunduğu yerlede nüfus artışı daha erken başladı. Nüfus artışı ile beraber toplumsal düzen ve sistemler kurulmaya başlandı, yazı daha erken icat edildi, teknoloji gelişti ve sonuç olarak kıtalararası yolculuk yapacak teknolojiye daha erken ulaşan Avrupalılar dünyanın geri kalanını işgal etti.
Gerçek zamanlı strateji oyunlarını (mesela StarCraft) oynayanlar bilirler; oyuna başladığınızda hemen kaynak çıkarmaya, binalar dikmeye, geliştirmeler yapmaya ve asker çıkararak ordu kurmaya başlarsınız. Bunu daha çabuk yapan taraf, zayıf olanın üssüne akınlar düzenleyerek orayı işgal eder ve üstünlük sağlar. Diamond’ın bu sıralama tezi de strateji oyunlarından alışık olduğumuz mantığa yakın bir şekilde gerçekleşiyor.
Yiyecek üretimi
Yiyecek üretimi tüfeklerin, mikropların ve çeliğin ön koşuluydı. Tüketilecek kalori miktarı ne kadar fazlaysa bu o kadar fazla nüfus demekti.
Yiyebileceğimiz az sayıdaki bitki ve hayvan türünü seçip bir dönümlük topraktaki biyokütlenin ancak 0,1’ini oluşturan bu bitki ve hayvanları, %90’nını oluşturacak şekilde üreterek, dönüm başına çok daha fazla tüketilebilir kalori elde ederiz. Sonuç olarak bir dönüm toprak, yaban hayvan ve bitkilerle geçinen insanlara göre 10 ya da 100 kat fazla çiftçiyi ve hayvan yetiştiricisini doyurabilir. Bu basit sayısal üstünlük yiyecek üreten kabilelerin yaban hayvan ve bitkilerle geçinen kabileler karşısında kazandığı askeri üstünlüklerin ilkiydi.
Dünyanın farklı noktalarında belli zaman aralıkları ile yiyecek üretimi başladı. Ancak her noktada yeterli nüfus büyüklüğünü oluşturacak kadar evcilleştirmeye uygun bitki çeşitliliği bulunmuyordu.
Hayvanların evcilleştirilmesi
Yiyecek üretilmesi kadar kritik bir faktör de evcilleştirmek için uygun memeli hayvanların bulunmasıydı. Uygun yabani memeli hayvanların ve bitkilerin Bereketli Hilal’de bulunması sayesinde bu bölgedeki ilk insanlar yoğun yiyecek üretimini başlatacak güçlü ve dengeli biyolojik destek koşullarını kısa zamanda oluşturmayı başardılar.
Mezoamerika’daki durum bunun tam tersiydi. Bu bölgede evcilleştirebilecek yalnızca iki hayvan vardı (hindi ve köpek). Bu hayvanlar da inekler, koyunlar, keçiler ve domuzlarla karşılaştırıldığında çok az et veriyorlardı.
Aynı şekilde Kuzey Amerika, Avustralya ve Afrika’da, Bereketli Hilal’deki kadar evcilleştirilebilir bitki ve hayvan türü kısıtlıydı.
Bereketli Hilal’deki halklar yerel bitkileri çok erken bir tarihte evcilleştirdiler, çok daha verimli ya da değerli türleri evcilleştirdiler, çok daha geniş bir yelpaze oluşturan çeşitlilikte bitkiyi evcilleştirdiler, yoğun yiyecek üretimini çok daha hızlı gerçekleştirip çok daha hızlı bir şekilde nüfus yoğunluklarını artırdılar, bütün bunların sonucunda da çağdaş dünyaya daha ileri bir teknolojiyle, daha karmaşık siyasal örgütlenmeyle, başka halklara bulaştıracak daha fazla salgın hastalıkla girdiler.
Yeryüzündeki 148 büyük yabani memeli kara hayvanından sadece 14 tanesi evcilleştirilebildi. Çünkü, uygunluk faktörlerinden birinin bile eksik olması evcilleştirme sürecini olanaksız hale getiriyordu.
Bu faktörler:
Beslenme
Ne zaman bir hayvan bir bitkiyi ya da başka bir hayvanı yese, yediği şeyin biyokütlesinin bu yiyeceği tüketenin biyokütlesine dönüştüğü zamanki verimi %100’den çok daha azdır: Normal olarak %10 dolaylarındadır. Yani 500 kilogramlık bir inek yetiştirmek için 5000 kilogram mısır gerekir. Öte yandan 500 kilogramlık bir etobur yetiştirmek isterseniz onu 50.000 kilogram mısırla beslenmiş 5000 kilogram otoburla beslemeniz gerekir. Bu temel verimsizlikten dolayı yiyecek olarak hiçbir etobur memeli hayvan evcilleştirilmemiştir.
Büyüme hızı
Sahip olmaya değmesi için evcil hayvanın çabuk büyümesi gerekir. Goriller ve filler otobur olmalarına, yiyecek seçmek gibi kötü bir huyları olmamasına, çok fazla et vermelerine karşın bu kural gereği elenmektedirler. Fil ve goril yetiştiriciliği yapmaya kalkışacak bir kişi, sürüsündeki hayvanların yetişkin boyutuna ulaşması için 15 yıl mı bekleyecek? Filleri çalıştırmak isteyen günümüz Asyalıları bile filleri yaban ormanda yakalayıp uysallaştırmayı daha zahmetsiz buluyorlar.
Bir yere kapatarak yetiştirmenin zorlukları
Biz insanlar başkalarının gözü önünde sevişmekten hoşlanmayız. Bazı hayvan türleri de bunu sevmez. Örneğin çitaların binlerce yıldır evcilleştirilememe sebebi budur.
Kötü huyluluk
Bazı hayvanları evcilleştirecek seviyeye getirmek olanaksızdır. Çünkü fazlaca tehlikelidirler. Örneğin ayılar, gergadanlar. Gergedanların sırtlarına binmiş Bantu saldırı taburları Roma İmparatorluğu’nu yıkabilirdi. Böyle bir şey asla olmadı.
Korku ve telaş eğilimi
Bazı memeli türleri yavaştır, ancak bazı memwli türleri yırtıcı havyanlar veya insanlardan gelecek tehlikelere karşı çok farklı tepki gösterirler. Bu yüzden aniden fırlayıp saatte 75 km hızla koşan bir hayvanı gütmeye çalışmak olanaksızdır (Geyik ve antiloplar gibi).
Toplumsal yapı
Bir arada sürüler halinde bulunan hayvanları gütmek kolaydır ancak başına buyruk yalnız yaşayan hayvan türlerini gütmek olanaksızdır.
Sonuç olarak, yaban bir hayvanın evcilleştirilebilmesi için yeterince uysal olması, insanlara boyun eğmesi, beslenmesinin ucuza gelmesi, hastalıklara bağışık olması, hızla büyümesi ve kapalı tutulurken çoğalabilmesi gerekiyordu. Avrasya’nın yerel inekleri, koyunları, keçileri, atları, domuzları dünyada bütün bu sınavları geçebilecek pek az büyük yaban hayvan türü arasındaydı. Bunların Afrika’daki eşitleri, örneğin Afrika mandası, zebra, çalı domuzu, gergedan, su aygırı hiçbir zaman, hatta çağımızda bile evcilleştirilemedi.
Salgın hastalıklar
Salgın hastalıkların ana kaynağı hayvanlardır. Nüfus artışı ve evcil hayvan bolluğu ile birlikte hayvanlardan insanlara bulaşan salgın hastalıklar Avrasya kıtasında daha yoğundu. Bu salgın hastalıklar nüfusun önemli bir bölümünü etkiliyordu ancak hayatta kalanlar bu mikroplara karşı bağışıklık kazanmış oluyorlardı.
Avrasya dışındaki kıtalarda böyle bir durum söz konusu değildi. İnsanlık tarihinde öldürücü mikropların oynadığı önemli rolü çok iyi gösteren olay Yeni Dünya’nın Avrupalılarca fethedilişi ve nüfusunun azalışı olayıdır. Avrupalıların tüfekleri ve kılıçlarıyla savaş alanlarında ölen Amerikan yerlilerinden çok daha fazlası Avrasya mikropları yüzünden yataklarında öldüler.
Örneğin 1519’da Cortes, yanıdna 600 İspanyolla birlikte, nüfusu milyonları bulan, askeri bakımdan son derece üstün Aztek İmparatorluğu’nu ele geçirmek üzere Meksika kıyısına çıktı. Cortes’in Aztek başkenti Tenochtitlan’a ulaşması, adamlarının yalnızca üçte ikisini kaybetmesi ve kıyıya dönmeyi başarması hem İspanyolların askeri üstünlüklerini hem de Azteklerin başlangıçtaki saflıklarını gösteriyor.
Ama Cortes’in ikinci saldırsı başladığında Aztekler artık saf değillerdi, müthiş bir inatla sokak sokak savaştılar. İspanyollara kesin üstünlünlerini kazandıran şey, İspanyol Kübasından gelen mikroplu bir köleyle 1520’de Meksika’ya ulaşan çiçek hastalığıydı. Bu salgın hastalık sonucunda Azteklerin neredeyse yarısı öldü, İmparator Cuitlauhac da ölenler arasındaydı. 1618’de Meksika’nın 20 milyon olan nüfusu aşağı yukarı 1,6 milyona inmişti.
Aynı şans, 1531’de 168 adamıyla gelip nüfusu milyonları bulan İnka imparatorluğu’nu ele geçirmek üzere Peru kıyılarına ayak basan Pizarro’nun da yüzüne güldü. Sebep yine çiçek hastalığıydı, İnka nüfusunun büyük bir bölümü ölmüştü. Ölenlerin arasında hem imparator hem de yerine atanan halefi vardı. Tahtın boş kalması üzerine imparatorun iki oğlu arasındaki taht kavgası başlamış, Pizarro da parçalanmış olan İnkaları yenilgiye uğratmak için bundan yararlanmıştı.
Avrupalıların tarihindeki salgın hastalık bolluğu ve sonucunda gelişen bağışıklık sistemleri, yeni kıtalardaki yerlilere karşı doğal bir üstünlük oluşturdu.
Kıtaların ana eksenleri
Kıtaların ana eksenleri de yayılımların hızını ve kaderini belirliyor. Büyük kıtalar arasında sadece Avrasya’nın ana ekseni yataydır. Diğerlerinin ekseni dikeydir. Bu da aynı enlem üzerinde, benzer coğrafi şartlara sahip yerler arasında tarımın, evcil hayvanların ve teknolojinin daha hızlı yayılmasına olanak verir.
Kıtaların büyüklükleri de bu anlamda önemli bir faktördür. Daha büyük kara parçası, daha fazla bitki ve hayvan çeşitliliği sunar. Amerika kıtaları da tek parça olarak düşünüldüğünde epeyce büyüktür. Ancak kuzey-güney şeklinde dikey eksenlidir ve iki kıtanın ortasında çok dar bir bölüm bulunmaktadır.
Kuzey-güney ekseni sebebiyle farklı enlemlerde farklı coğrafi koşullar ve engeller bulunur. Bu da bitki ve hayvan türlerinin yanı sıra teknolojinin yayılımını da geciktirdi. Örneğin MÖ 3000 yılı dolaylarında Güneybatı Asya’da ya da yakınlarında icat edilen tekerlek birkaç yüzyıl içinde Avrasya’da hızla doğuya ve batıya yayıldı. Ancak Meksika’da tarih öncesi dönemde bağımsız olarak icat edilen tekerlek güneye, Andlara asla ulaşamadı.
Aynı şekilde, Bereketli Hilal’in batı bölümünde MÖ 1500 yılına gelmeden geliştirilmiş olan alfabe ile yazı ilkesi bin yıl içinde batıya, Kartaca’ya ve doğuya, Hindistan’a yayıldı ama tarih öncesi dönemde Mezoamerika’da gelişen yazı sistemi neredeyse 2000 yıl boyunca Andlar’a ulaşamadı.
Avrasya’nın doğu-batı ekseni, Bereketli Hilal tarım bitkilerinin İrlanda’dan İndus Vadisi’ne kadar ılımlı enlem kuşağında tarımı hızla başlatmasına ve Doğu Asya’da bağımsız olarak başlamış tarımı zenginleştirmesine olanak sağladı.
Kıtaların coğrafi durumu
Daha önce belirttiğimiz gibi, teknoloji genelde yayılmayı engelleyecek coğrafi ya da çevresel engellerin bulunmadığı kıtalarda çok hızlı yayıldı.
Teknolojinin en hızlı geliştiği yerler, çok kalabalık nüfuslu, olası pek çok mucidin, birbiriyle yarışan pek çok toplumun yaşadığı geniş, verimli bölgelerdir.
Avrasya (aslında Kuzey Afrika da içinde olmak üzere) dünyadaki en büyük kara parçasıdır, üzerinde birbiriyle yarışan en çok sayıda toplumu barındırır. Yiyecek üretiminin ilk kez başladığı iki merkez de bu kara parçası üzerindedir: Bereketli Hilal ve Çin.
İnsanlık tarihinin çok büyük bir bölümünde Avrasya açısından Afrika, Amerika kıtaları için olmadığı kadar ulaşılabilir bir yerdi ama Sahra Çölü Güney Afrika’yı Avrasya’dan ve ayrıca Kuzey Afrika’dan ayıran hala en önemli çevresel engeldir. Afrika’nın kuzey-güney doğrultusundaki ekseni hayvan varlığının yayılmasını da ciddi biçimde engelledi. MÖ yaklaşık 1800 yılında atların Mısır’a ulaşmasına ve o günden hemen sonra Kuzey Afrika savaşlarının şekil değiştirmesine karşın atlar MS birinci binyıla kadar Sahra’yı geçemedi, böylece de atlı Batı Afrika krallıkları ortaya çıkamadı, çeçe sineği kuşağını geçip güneye asla yayılamadılar.
Aynı şekilde MÖ yaklaşık 8000 yılındaki çömlekçilik yaklaşık MS 1’e kadar Cape Town’a ulaşamadı.
Son olarak Avustralya en küçük kıtadır. Yağış ve verimlilik oranının Avustralya’nın çoğu yerinde düşük olması besleyebileceği insan sayısı bakımından aslında o kıtayı daha da küçük hale getiriyor. Ayrıca Avustralya en yalıtılmış kıtadır. Yiyecek üretimi orada yerel olarak hiç başlamamıştır. Bu etmenler bir araya gelince Avustralya yakın çağlarda hâlâ metal ürünlere geçememiş tek kıta olarak kalmıştır.
Tekerlek ve yazının icadı
Tekerlek ve yazı, tarım ürünleri gibi enlemle, gün uzunluğuyla dolaylı olarak ilgilidir. İlk tekerlekler tarım ürünlerini nakletmek için kullanılan öküz arabalarının birer parçasıydı. İlk yazı, yiyecek üreticisi köylülerin desteği ile ayakta duran seçkinler sınıfının tekelindeydi, ekonomik ve toplumsal açıdan karmaşık toplumların (mal envanteri, saltanat propagandası, bürokrasi kayıtları tutma gibi) amaçlarına hizmet ediyordu.
Asyalıların Büyük Okyanus’ta yayılımı
MS 1400 dolaylarında, yani Avrupalı kaşiflerin Büyük Okyanus’ta boy göstermelerinden neredeyse bir yüzyıl önce Yeni Zelanda açıklarında Chatham Adaları’nın istilasıyla birlikte Asyalıların Büyük Okyanus’u keşfi tamamlanmış oldu. Asyalıların on binlerce yıl süren keşif gelenekleri Wivor’un ataları Endonezya aracılığıyla Yeni Gine’ye ve Avustralya’ya yayıldıkları zaman başlamıştı. Artık gidilebilecek yer kalmayınca ve yerleşebilecek bütün Büyük Okyanus Adaları’na yerleşilince bitti.
Avrupalıların Asyalılara üstünlüğü
Peki neden 1492’de Amerika’yı keşfeden Avrupalılardı da Asyalılar değildi?
Çin, yiyecek üretimin de Avrasya’da ilk başladığı yerlerden biri olarak bu avantajıyla Ortaçağ döneminde dünya teknolojisinde başı çekiyordu. Dökme demir, pusula, barut, kağıt, matbaa gibi belli başlı teknolojilerin kaynağı Çin’di. Siyasal güç ve denizcilik denetimi bakımından da dünyada en öndeydi. Ama Çin, teknolojik üstünlüğünü daha önce geri olan Avrupa’ya kaptırdı.
Bunun sebebi, Çin’in siyasal anlamda tek parça bir bütün ve merkezi mutlak otorite düzenini çok erken geçmiş olmasıydı. Çin donanmalarının sonu da bundan dolayı gelmişti. MS 1405 ile 1433 yılları arasında 7 donanma Çin’den yelken açmıştı. Daha sonra dünyanın her yerinde olabilecek tipik bir yerel siyaset sapması yüzünden, Çin sarayında iki hizip arasındaki kavga sonucu bu donanların gönderilmesine son verildi.
Avrupa ise siyasal anlamda parçalanmış durumdaydı. Bu durum coğrafi keşiflerde bir avantaja dönüşmüştü. İtalya doğumlu Kristof Kolomb önce Fransa’da Anjou Dükü’nün hizmetindeydi, daha sonra Portekiz kralının hizmetine girdi. Dük, Kolomb’un batıyı keşfetmek için istediği gemileri vermeyi kabul etmeyince Kolomb Medina-Sedonia düküne başvurdu, o da kabul etmeyince Medina-Celi kontuna gitti, o da reddedince İspanya kral ve kraliçesine başvurdu; Kolomb’un ilk başvurusunu geri çeviren kral ve kraliçe ikinci başvurusunu kabul ettiler. Avrupa ilk üç hükümdarın birinin buyruğu altına birleşmiş olsaydı Amerika kıtalarını sömürgeleştirememiş olabilirdi.
Aslında Avrupa bölünmüş olduğu için Kolomb Avrupa’daki yüzlerce prensten birini kendisini desteklemeye razı etmeyi beşinci denemesinde başarabildi. İspanya, Amerika kıtalarında Avrupa sömürgeleri kurmaya başlayınca öteki Avrupa devletleri İspanya’ya akan serveti gördüler ve altı tanesi daha Amerika’da sömürge kurma girişimine katıldı. Avrupa’da elektrikle aydınlanma, top, matbaa, küçük ateşli silahlar ve sayısız başka yenilik konusunda da hep böyle oldu: Her biri önce ilgisizlikle karşılandı ya da özel neden yüzünden Avrupa’nın bir yerinde ona karşı çıkıldı ama bir yerde benimsendikten sonra Avrupa’nın geri kalan yerlerine yayıldı.
Avrupa’nın birleşmemiş olmasının sonuçları, Çin’in birleşmişliğinin sonuçlarıyla tam bir karşıtlık oluşturuyor. Çin sarayı zaman zaman okyanus aşırı gemiciliğin yanı sıra başka işleri de durdurma kararları aldı: 15. Yüzyıl sonlarından itibaren mekanik aletlerden ve genel olarak teknolojiden geri adım attı.
Doğu Asya ve Avrupa’nın kıyıları arasındaki coğrafi farklılık da ortaya çıkan bağımsız devlet sayısını doğrudan etkiliyordu. Avrupa’daki yarımadaların bolluğu, kendi kendine yeten farklı devletlerin varolmasına olanak veriyordu.
Sonuç
Farklı kıtalardaki halkların uzun dönemli tarihleri arasındaki farklar, söz konusu halkların insanları arasında doğuştan gelen farklardan kaynaklanmaz, yaşadıkları çevrelerin koşulları arasındaki farklardan kaynaklanır.
Yüzölçümü, yayılma kolaylığı, yiyecek üretiminin başlama tarihi bakımından kıtalar arasındaki farkların teknolojinin ortaya çıkışı üzerindeki bütün bu etkileri, teknoloji kendi kendisini hızlandırdığı için daha da abartılı boyutlara ulaşmıştır. Avrasya’nın başlangıçtaki hayli önemli üstünlüğü böylece 1492’de çok öne geçmesini sağladı. İnsan zekâsı değil, Avrasya’nın belli coğrafi özellikleri sağladı bunu.
İnsanlık kendi tarihi boyunca hep aynı gelişim süreçlerini takip ederek bugüne gelmiş. Strateji oyunlarında olduğu gibi kaynakların varlığı, çoğalmak ve beraberinde teknolojinin gelişimi için gerekli ortamı yaratmış. Daha erken kaynak toplayan, daha erken çoğalan ve daha erken gelişen diğerini istila etmiş veya varlığına son vermiş.
[…] Diamond, Tüfek, Mikrop ve Çelik adlı kitabında Batının dünyadaki üstünlüğünün kaynağı olarak coğrafi avantajlar […]
[…] Diamond, Tüfek, Mikrop ve Çelik isimli çok değerli çalışmasında neden dünyadaki diğer kıtalarda yaşayanların değil de […]