Geçiş Nesli
Alvin Toffler, 1980 yılında yayınladığı Üçüncü Dalga isimli kitabında güçlü bir tez ortaya atıyor ve insanlığı etkileyen üç önemli dalga olduğunu söylüyor. Her dalga, toplumun yapısını da, iş yapma biçimini de kökünden değiştiriyor. Birinci dalga tarım toplumu, ikinci dalga endüstri toplumu ve şu an içinde bulunduğumuz dalga ise bilgi ve teknoloji toplumu. İkinci Dalga endüstri toplumunda çekirdek aile yapısı hakim. Çalışanlar iş ve ev arasında gidip gelir. Aile içi rolleri de buna göre şekillenir. Üretim, dağıtım, tüketim, eğitim, eğlence ve iletişim kitlesel. Örgütlenme yapısı standartlaşma, merkeziyetçilik, odaklanma ve eşzamanlılık üzerine kuruludur.
Üçüncü Dalga
2000 öncesi nesiller, ağırlıklı olarak endüstri toplumunun etkisindeki bir dünyada yaşıyordu. 2000 sonrasında ise bilgi ve teknoloji toplumuna doğru ilerlemeye başladık. Aile yapıları çeşitlendi, aile içi roller değişti, çalışanların tamamı işe gitmek zorunda değil. Evden çalışma konsepti sayesinde aile yapılarında önemli değişiklikler oldu. Üretim, dağıtım, tüketim, eğitim, eğlence ve iletişim bireyselleşti. Örgütlenme yapısında daha küçük ve bağımsız birimler var. Zamana bağlı olarak çalışmak gerekmiyor. Şimdi bu iki dalga çarpışıyor. Değişim hızlanırken, bu değişime direnç gösteren insanların ve kurumların olmasının sebebi bu çatışma durumu.
Geçiş nesli
Benim çocukluğum 80’ler ve 90’lar arasına denk geldi. 80’ler ve 90’lardaki neslin şöyle bir özelliği var; bu endüstri toplumuyla bilgi ve teknoloji toplumu arasındaki son geçiş nesli. Bu geçiş nesli hayatının aşağı yukarı yarısını manuel diye tabir edilebilecek dönemde, diğer yarısını da dijital olarak tabir edilebilecek yeni dönemde geçirdi, yani değişime tanıklık etti. Tarihin bu dönemine tanıklık ettiğimiz için kısmen şanslıyız elbette ancak aynı zamanda da iki dalganın çarpışmasının da ortasında kaldık. Değişim bizler için kısmen kolay gibi görünse de, tamamen sorunsuz olduğu söylenemez. Bazı değişimlere adapte olmakta zorlanırken bazılarına direnç gösterebiliyoruz. Bu geçiş döneminin bizler için zorluğu bu da bu. 2000’lerin ortalarına kadar böyle bir zorluk yaşanmıyordu ancak teknoloji ve İnternet’le gelen değişim dalgasının yükselmeye başlamasıyla bu sorun da giderek daha belirgin şekilde ortaya çıkmaya başladı.
Geri kalıyorsan adapte olamıyorsun demektir
Adaptasyon zorluğu sadece değişime direnç, yeniliklere dahil olmada bocalamadan ibaret değil. Eğer yeni nesil gelişmeleri, ürünleri, trendleri başkaları sizden daha önce öğreniyor, uyguluyor ve yoğun şekilde kullanıyorsa geride kalmaya başlamışsınız demektir.
Geçiş neslinden önceki ve sonraki nesiller
2000 sonrası nesiller direkt bu dönemin içinde doğdukları ve hayatlarının tamamını bu dönemde yaşadıkları için bu tarz bir adaptasyon zorluğu yaşamıyorlar. Bizden önceki nesiller için adapte olması daha da zor çünkü hayatlarının önemli bir kısmını endüstri toplumunda geçirdiler. Onlar için değişim, konfor alanlarını sürekli olan tehdit eden, direnilmesi gereken bir durum.
Ne yapmak lazım?
Değişime adapte olmak giderek zorlaşıyorsa ya da geride kalmaya başladığınızı hissediyorsanız bunu dengelemek için göstereceğiniz çaba bu zorluğu azaltacaktır elbette. 80’ler ve 90’lar nesli genel olarak bunu yapabilecek kabiliyet setine sahip. Ancak bunun yapay bir çaba olduğunu, yeni nesiller içinse doğal olarak geliştiğinin farkında olmak lazım. Yani bu çaba mümkün olduğu kadar sizi güncel tutacaktır ancak yapay olduğu ve giderek daha fazla efor gerektireceği için adaptasyonun sürdürülebilir olmasını garanti etmeyecektir. Yine de bu eforu göze aldığınız sürece değişimin hızına adapte olma çabanız faydanıza olacaktır.
+ Yorum bulunmuyor
Yorum Yaz