İstanbul’da yaşamak ve İstanbul’u yaşamak
İstanbul’da yaşıyor olabilirsiniz ama bu İstanbul’u yaşadığınız anlamına gelmiyor olabilir. Bu iki kavram iç içe görünse de kendi içinde coğrafi olarak ayrılıyor.
Şehir olan İstanbul’dan megapol İstanbul’a
İstanbul temel olarak Tarihi Yarımada, Galata-Taksim ve Anadolu yakasında Üsküdar ve Kadıköy bölgelerinden kuzeye ve doğu-batı yönüne dairesel olarak genişleyerek büyüyen bir şehirdi. 1980’lerin başında nüfusu 4,6 milyon olan şehirde 19 ilçe bulunuyordu. 80’lerden itibaren hızlı nüfus artışının etkisi ile 1987 yılında nüfus 6,3 milyona çıkarken ilçe sayısı 24’e çıkarıldı (Kâğıthane, Küçükçekmece, Büyükçekmece, Pendik ve Ümraniye eklendi). Bayrampaşa, Avcılar, Bağcılar, Bahçelievler, Güngören, Maltepe, Sultanbeyli, Tuzla ve Esenler 1990 sonrasında, Arnavutköy, Ataşehir, Başakşehir, Beylikdüzü, Çekmeköy, Esenyurt, Sancaktepe ve Sultangazi ise 2008’de ilçe oldular. Bugün ise İstanbul’da toplam 39 ilçe var nüfusu ise resmi rakamlara göre 15,8 milyon ama hepimizin tahmin ettiği üzere gerçekte 20 milyon veya daha üzerinde bir aktif nüfusa sahip.
Aynı şehir sınırları içerisinde farklı İstanbul
İstanbul nüfusunu son 40 yılda 4’e katlarken hacimsel olarak da yine bu kadar büyüdü ve bu büyüme kontrolsüz ve plansız bir şehirleşmeyle birlikte geldiği için şehre sonradan eklenen bu bölgeler şehrin genel karakteristiğinden farklı, kendine özgü yerleşim yapıları ve demografileriyle merkez ilçelerden ayrışırken, şehrin genel imkânlarının homojen dağılımı ve merkeze ulaşılabilirlik açısından da uzak kaldılar. Trafiksiz bir gün ve saatte bile şehrin bir ucundan diğer ucuna gitmek neredeyse şehirlerarası yolculuk sürelerine ulaşırken, bu ulaşım zorluğu ve izolasyon, İstanbul’da yaşayıp hayatında hiç deniz kıyısı görmemiş insanların olduğu gerçeğini ortaya çıkardı.
İstanbul dediğimiz yer aslında neresi?
Tarihi açıdan geçmişi, merkezde konumlanması, demografik profili ve bir şehri şehir yapan nitelikteki mekânların sayısının fazla olmasıyla bana göre İstanbul dediğimiz yer Şişli, Beşiktaş, Beyoğlu, Fatih, Eminönü, Sarıyer, Üsküdar ve Kadıköy gibi merkezi ilçeler. Bu ilçelere yakın ya da komşu ilçeler yine karakteristik olarak bu standartlara kısmen yaklaşsa da, bunlardan daha uzak ilçe ve bölgeler artık İstanbul’dan ziyade daha farklı bir coğrafi gerçek olarak tanımlanabilir.
Ben Şişli’de oturuyorum. Çalıştığım yerler, gezmek için, bir aktivite için ya da herhangi bir işimi halletmek için gititğim yerlerin neredeyse tamamı bu ilçe sınırları içerisinde. Hayatımda Başakşehir’e, Esenyurt’a, Sultanbeyli’ye vs. gitmedim. Buralarda oturanlar için İstanbul’un merkezi ne kadar izole ise benim için buralar izole oldu. Ancak yine de hayatım boyunca bu saydığım ilçelere herhangi bir sebeple gitmem gerekmeyebilir ama o ilçelerde oturanlar mutlaka merkez ilçelere az ya da çok sıklıkta gidip geliyorlar. Aslında İstanbul’un içinde farklı İstanbullar ve farklı coğrafi temelli gerçekler olduğunu söyleyebiliriz.
Aslında bu coğrafi ayrım, mikro düzeyde semt, mahalle, bölge ayrımları için de geçerli. Örneğin Şişli’nin Nişantaşı, Fulya, Bomonti, Kuştepe, Kurtuluş ve Mecidiyeköy bölgelerinde birbirinden farklı Şişli gerçekleri yaşanıyor. Bu ayrım bence İstanbul’da en az Kadıköy’de görülen bir durum. Ancak birçok merkezi ilçede birbirinden çok farklı bölgeler olduğu bir gerçek.
Coğrafya kaderdir
Hangi ülkede yaşadığınız gerçeğinin yanı sıra hangi şehirde, hangi ilçede hatta hangi semtte yaşıyor olduğunuz da genel yaşam kaliteniz açısından belirleyici olduğunu söyleyebiliriz.
+ Yorum bulunmuyor
Yorum Yaz