Değişimi anlamak ve uyum sağlamak

Değişimi anlamak ve uyum sağlamak


İnsanlar, 20’li yaşlarının başlarına kadar genel olarak hayatı benzer şekilde algılıyor ancak daha sonra zaman içerisinde dünyanın ve yaşamın yeni şartları sonucunda hayatı algılama şekli değişiklik göstermeye başlıyor. Çünkü dünya değişiyor. Değişimlere karşı tepki de genellikle direnç gösterme şeklinde oluyor. Değişimi anlamak ve uyum sağlamak, giderek daha hızlı değişen dünyada etkili bir hayatta kalma özelliği aslında.

Değişime direnç göstermek

Üçüncü Dalga kitabında Alvin Toffler, endüstri toplumundan, şu an içinde bulunduğumuz bilgi ve teknoloji toplumuna geçiş yaptığımızı ve her iki toplumsal yapının da iş, aile, sosyal yaşam ve iletişim gibi konularda birbirinden çok farklı özelliklere sahip olduğunu açıklıyor. Özellikle dijitalleşmenin hızlandığı günümüzde, hayatının önemli bir kısmını endüstri toplumunun etkisi altında geçirmiş olanların yaşadığı uyum zorluğu ve direnç öne çıkıyor.

Çocukluğunu 80’ler ve 90’larda yaşamı birisi olarak ben hem endüstri toplumunu hem de bilgi ve teknoloji toplumunu eşit şekilde gördüm ve yaşadım. Bir geçiş nesli olmamın avantajları olduğu gibi, dezavantajları da vardı. Örneğin her şeyin giderek daha hızlı tüketildiği yeni düzene karşı kişisel olarak bir tepki içerisindeyim ve bu durum geçmişteki toplumsal düzene özlem duymama ve yeni düzene karşı direnç göstermeme sebep oluyor.

Değişime olan direncin yaşla doğrudan bir bağlantısı var. Özellikle kişisel gelişim süreçlerinin yavaşladığı hatta durmaya başladığı orta yaş üzeri dönemde değişimlere karşı direnç de artıyor.

“Orta yaşını geçmiş kişilerin muhafazakarlığı da geleceğe yönelik korkudan doğmaktadır. Bunlar herhangi bir değişikliğin iyilikten çok kötülük getireceğine inanırlar.”

Kesin İnançlılar (Eric Hoffer)

Değişime karşı direncin ana sebebi, mevcut kişisel konfor alanının tehdit edilmesinden kaynaklanıyor. Konfor alanı, insanın kendisini rahat ve güvende hissettiği kişisel alanı tanımlıyor. Burayı genişletmeye çalışmak zahmetli bir süreç ve özellikle yaş ilerledikçe bu zahmetten kaçınma durumu da artıyor. Oysa ki insanlar değişimlere uyum sağlama konusunda oldukça başarılılar. Ayrıca belli periyotlarda doğal bir değişim ihtiyacı da hissediyorlar. Buna rağmen değişime direnç gösterme durumu daha baskın olarak öne çıkıyor. Bu da değişimin doğasının yeteri kadar anlaşılamadığını gösteriyor.

Değişimi anlamak

Öncelikle değişimin doğasını anlamak ve bunun hayatın değişemeyen bir gerçeği olduğunu kavramak gerekiyor. Değişim, hayatın her alanında, her dönem gerçekleşen ve sonu gelmeyen bir durum. Hiçbir şey sonsuza kadar varlığını sürdüremiyor. Aslında değişim, her türlü sistemin ayakta kalmasını sağlayan güçlü bir mekanizma.

Mat Ridley, 2015’teki Munk Münazaraları’nda Lord Macaulay’ın 1830’daki şu sözünü hatırlatıyor:

“Her çağda insanlar kendi dönemlerine kadar insanlığın ileri gittiğini fark etmiş ama neredeyse hiç kimse sonraki kuşakların daha da ileri gideceğini hesap edememiştir. Seçici algımız, geçmişin mutlu hatıralarını, geleceğinse kasvetli beklentilerini öne çıkarır.”

Lord Macaulay

Değişimi anlamanın ilk adımı, değişimin varlığını sürekliliğini kabullenmek gibi görünüyor.

Değişimi anlamanın bir başka yolu da, her devri kendi gerçekleri kabullenip değerlendirmekten geçiyor. Örneğin 2020’ler Türkiye’sini 90’larla kıyaslayabilirsiniz ama 2020’leri 90’ların standartları ile değerlendiremezsiniz. Güncel bir örnek vermek gerekirse; sektörüne göre değişmekle birlikte, 90’larda ceket-kravatla çekilmiş bir özgeçmiş fotoğrafı standartken, 2020’de tişörtle çekilmiş şık bir fotoğraf da geçerli olabilir. Bu durum, zaman içerisinde işyerlerindeki kılık kıyafet normlarının değişmesinin doğal bir sonucu.

Her neslin davranış biçimini şekillendiren farklı parametreler ve koşullar var. İnternet ve akıllı telefonla, hızlı tüketim çağında doğmuş bir neslin davranış ve düşünce yapısı elbette ki önceki nesillerden farklılıklar gösterecektir. Bu farklılıkları tamamen yadırgamak yerine onları anlamak ve empati kurmak gerekiyor. Böylece yeni nesillerle daha sağlıklı bir iletişim kurulabilir. Yeni nesillerle iyi iletişim kurabilmek de değişimin güçlü bir göstergesidir.

Değişime uyum sağlamak

Değişime uyum sağlamak, günümüz dünyası için olduka gerekli bir hayatta kalma özelliği. Değişime uyum sağlayabilmeniz için öncelikle değişimin doğasını anlamanız ve içselleştirmeniz gerekiyor. Uyum sağlamaya hazır bir kişilik geliştirmek, başlangıç noktasını oluşturuyor.

Değişimin sürekliliği ve her alandaki giderek artan hızı, daha çevik olmayı gerektiriyor. Yani artık değişimlere karşı sadece uyum sağlamanız değil, ne kadar hızlı uyum sağladığınız da başta iş dünyası olmak üzere birçok konuda belirleyici oluyor.

İçinde bulunduğumuz çağ, bilgi ve teknoloji çağı. Bilgisayarların artan işlem gücü sayesinde teknolojik değişim de giderek hızlanıyor. Bu da teknolojinin hayatımızdaki ağırlığının giderek artacağı ve neredeyse teknolojiden bağımsız bir hayatın düşünülemeyeceği anlamına geliyor. Böyle bir düzende, teknoloji ile barışık olmak gerekiyor.

Özetle, dünya artık giderek daha hızlı değiştiği için uyum sağlamada zorluk yaşama ve daha önceki dönemleri hatırlayarak onlara özlem duymak doğal birer insan refleksi. Bir yandan da değişimi anlayarak ona uyum sağlamak da sorunlardan daha az etkilenmeyi sağlayacak, günümüzün gerçeklerine en uygun düşünce biçimi.

+ Yorum bulunmuyor

Yorum Yaz